Akıllarda Mafya filmleri ile yer eden Sicilya, yemekleri, şarapları, tarihi, kültürü ile bir cennet. Araplar, Normanlar, Yunanlar, İtalyanlar gibi pek çok kültürün izlerini taşıyan Sicilya adasında hem yapacak hem görecek çok şey var.
Tag Archives: kafe
Baltimore: “Charm City”
Adı hep ayaklanmalar ve polisiye olaylarla duyulan Baltimore bu yönüyle ilginç ve kötü bir şöhrete sahip olsa da Amerika Birleşik Devletlerinin en tarihi liman kentlerinden biri. ABD milli marşı Star Spangled Banner’in yazıldığı kent Amerikan edebiyatının ünlü ismi Edgar Allan Poe’nun memleketi. ABD’nin kültürel olarak farklı Kuzey ve Güney eyaletlerinin coğrafi ve kültürel olarak kesişim noktasında bulunan kentte görecek ve yapacak pek çok şey var.
Münih: Buğday Biraları Diyarı
Oktoberfest gibi festivalleri ile bilinen Münih Bavyera eyaletinin başkenti ve en büyük şehri. Bavyera bölgesi, tarihi, kültürü, siyaseti ve mutfağı ile neredeyse Almanya’dan farklı bir ülke sayılabilir. Amerika ve Avrupa’da Almanya denince akıllara ilk gelen kısa deri pantolonlu, koca bira bardaklı, tüylü şapkalı Alman imajı Almanya’nın büyük çoğu ile alakası olmayan ve daha çok Münih’i temsil eden bir imaj. Bu durumda Münih için Almanya’nın dünyadaki imajını yaratan şehir de denebilir.
Litvanya – Vilnius ve Trakai
Litvanya’nın 1400’lü yılların başında yüzölçümü olarak Avrupa’nın en büyük ülkesi olduğunu öğrenmek oldukça şaşırtıcı olabilir. İlerleyen yıllarda gücünü ve önemini kaybeden Litvanya bugün Baltık Denizi kıyısında Polonya ve Letonya arasına sıkışmış küçük bir Baltık cumhuriyeti. Uzun ve soğuk kışların yaşandığı Litvanya’nın başkenti Vilnius bir zamanlar Avrupa’nın en kozmopolit ve çok kültürlü şehirlerinden biriymiş. Bugün eski şaşalı günlerine göre daha mütevazi ve küçük bir şehir olsa da Vilnius kuzey ülkelerini sevenlerin güzel vakit geçirebileceği farklı kültürlerin etkilerini taşıyan ama yine de karakterli bir şehir.
Tayland: Bangkok ve Çevresi
Tayland “gülümseyen insanların ülkesi” olarak da bilinir. Refah açısından üst sıralarda yer alan bir ülke olmasa da Tayland’lıların genel ruh halleri bu mutluluğun herhalde en büyük nedeni. Tayland’da uzakdoğuya daha önce gitmemiş ve tam olarak ne beklediğinden ya da neyle karşılaşacağından emin olamayanlar için, gerektiğinde Avrupa standartlarında istendiğinde ise dünyanın bambaşka bir köşesinde olduğunuzu tamamen hissettirecek derecede farklı ve şaşırtıcı seçenekler var. Yeme içmeden, tarih ve kültüre kadar Tayland’ın sunduğu çeşitlilik gerçekten etkileyici.
Yukarı Normandiya: Le Havre, Honfleur ve Rouen
Normandiya Fransa’nın kuzey batısında. Elma şarapları, Calvados adlı elma konyağı, 2. Dünya Savaşı ve Normandiya Çıkarması, Monet ve diğer empresyonist ressamların eserlerinin çoğunu verdikleri yer olması, Le Havre ve Rouen gibi liman şehirleri ile de biliniyor. Normandiya’ya ulaşım, havaalanı olmaması ve Fransızların hızlı TGV trenlerinin bu bölgeye uğramaması nedeniyle Paris ve diğer bölgelerden oldukça sıkıntılı. Normandiya Fransa’nın diğer bir çok bölgesine göre oldukça serin ve yağışlı bir okyanus iklimine de sahip. Bu yönleri ile ilk anda pek cazip gelmese de tarih, kültür, doğa ve yeme içmeye meraklı olanların Normandiya’yı seveceklerini düşünüyoruz.
Bask Ülkesi – Bilbao, San Sebastian, Biarritz
Euskadi Baskça’da Baskların Ülkesi demek. Dördü İspanya, üçü Fransa’da kalan toplam yedi eyaletten oluşan Bask ülkesi, genellikle dünyaca ünlenmiş nefis yemekleri ve İspanyolcadan tamamen farklı olan karışık dili ile tanınıyor. San Sebastian Film Festivali vesilesiyle gittiğimiz ve birkaç gün boyunca üç büyük şehrini ziyaret ettiğimiz Bask ülkesini hakkıyla keşfedebilmek için aslında çok daha uzun bir gezi gerektiğini farkettik. Bask’a geleceklere tavsiyemiz eğer yeme/ içme ve kültür odaklı seyahatlerden hoşlanıyorlarsa buraya en az bir hafta ayırmak.
Endonezya – Bali
Bir zamanlar sadece backpacker’ların ve maceraperestlerin ziyaret ettiği Bali adası otuz kırk yıl içinde hızla Asya’nın büyük turizm merkezlerinden biri haline gelmiş. Bali Endonezya’da Hindu geleneklerinin hala yaşadığı tek ada. Özellikle Avustralyalılar ve diğer Pasifik ülkelerinden bu adaya gelen turistler oldukça fazla. Biz de Endonezya’ya ilk seyahatimizi Bali’ye yaptık. Hollanda’dan Hong Kong aktarmalı bir uçuşla toplamda 17 saat uçarak vardığımız Bali’de 10 gün kaldık. Muson yağmurlarının başladığı mevsimde gittiğimiz Bali’de belki deniz ve güneşten çok da faydalanamadık ama bu vesileyle adanın tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerini keşfetmeye de bol bol fırsatımız oldu.
Hırvatistan – Istria Bölgesi (Rovinj, Pula ve Porec)
Hırvatistan’a ilk gezimizi Türkiye’ye göre uzak ve sapa olması nedeniyle Türkiyeli gezginlerin yolunun pek düşmediği Istria bölgesine yaptık. Istria Hırvatistan’ın en batısında İtalya ile komşu, coğrafi olarak Dubrovnik, Split gibi daha turistik olan sahil şehirlerinden görece kopuk, kalp şeklinde bir yarımada. Istria Hırvatistan’da kültürel olarak da İtalya ile en yakın bölge. Bu bölgede İtalyanca Hırvatça’dan sonra en çok konuşulan dil. Istria’da hala dili, kültürü ve yemekleri ile balkan kültürünü latin kültürü ile kaynaştıran bir İtalyan azınlık yaşıyor. Istria bölgesine kırmızı kiremitli evleri, şarapları, ve dağlık köyler arasında uzanan üzüm bağları nedeniyle Hırvatistan’ın Toscana’sı da deniyor.
Riga – Letonya
Baltık bölgesinin en büyük kenti olan Riga bizim Letonya’da gittiğimiz ilk şehir. Art Nouveau mimarisi, Black Balzam adlı içkisi ve canlı kültür ve eğlence hayatı ile tanınan Riga’da bu bölgede yüzyıllar boyunca etkili olmuş İskandinav, Slav ve Alman kültürlerinin etkisi her yerde hissedilebiliyor. Rus, İsveç ve Alman hakimiyetleri zamanında genellikle köylerde yaşayan Letonlar Avrupa’nın en eski dil ve folklorlarından birine sahip olmalarına rağmen Riga’nın elitleri arasında değillermiş. Doksanlar sonrası gelen bağımsızlıkla birlikte Leton kültürü de Riga’da giderek daha baskın olmaya başlamış. Riga bize göre küçük ama gayet keyifli ve karakterli bir şehir.