Amalfi yarımadası sadece Avrupa’da değil tüm dünyada turistleri en çok cezbeden bölgelerden biri. Doğası, mavi-turkuaz denizi, sarp kayaların arasında denize doğru uzanan rengarenk köy ve kasabaları, Capri gibi şarkılara konu olmuş adaları ile bölgenin neden bu kadar sevildiğini anlamak zor değil. Diğer taraftan İtalya’nın ve akdeniz havzasının çoğunu gezmiş olan bizler ise bu bölgeyi gereğinden fazla kitle turizmi istilasına uğramış, kalabalık ve (muhtemelen bir zamanlar çok güzel olan ve şarkılara ilham veren) eski halinden epey uzaklaşmış bulduk. Doğanın epey cömert davrandığı bölgede görecek, yapacak ve keyif alacak epey şey var tabii ki. Yine de bizim izlenimimiz bu bölgenin an itibarı ile tamamen turistler için yaratılmış bir theme park’a dönüştüğü ve gerçek İtalya’da görebileceğiniz pek çok güzelliği burada yaşamanın zor olduğu. Biz gezip gördüklerimizi yazalım, karar sizin.
Amalfi Kasabası
Amalfi denizden (veya kuşbakışı) görünümü harika, sarp kayalıklar arasında kurulu minik bir akdeniz kasabası. Ulaşımı her ne kadar zor ve sapa olsa da Amalfi ta 1800’lü yıllarda İtalya’da turizmin ilk başladığı yerlerden biri olmuş. Daha 1920’lerde İngiliz sosyetesinin keşfettiği bu kasaba ve çevresinde besteci Wagner’den, yazar Henrik Ibsen’e kadar pek çok ünlü yaşamış. Bugün Amalfi her yıl çoğu Amerikalı olmak üzere yüzbinlerce ziyaretçi alıyor. Kasaba güzel evet, ama diğer taraftan tam bir kitle turizmi merkezi.
Amalfi’ye özellikle yaz mevsimi yolunuz düşerse sürekli insan boşaltan tur otobüsleri, kuyruklar, tıklım tıklım dar sokaklar ve Campania eyaletinin diğer bölgelerinin neredeyse 3-4 katını bulan taksi ve ulaşım ücretleri ile karşılaşacaksınız. Kasabada turistler ve turizm endüstrisinde çalışmak için çevre bölgelerden gelenler haricinde pek az insan var. Yollarda veya restoranlarda göreceğiniz İtalyanların çoğu da zaten yerli turist. Önerimiz yolunuz Amalfi’ye düşerse bir nebze daha rahat hissedebileceğiniz turizm sezonu dışında, yani Haziran-Eylül ayları arası dışı bir dönem gitmeniz.
Amalfi’den bir duvar resmi.
Amalfi çevresindeki yollar hep çok sarp. Yol boyunca çok güzel manzaralar var
Atrani
Atrani, Amalfi’nin birkaç yüz metre uzağında, deniz kıyısında, dağın içinden geçen bir tünelle yürüyerek 15-20 dakikada ulaşılabilen güzel bir sahil kasabası. Fazlasıyla turistik komşusu Amalfi’ye göre çok daha sakin ve kendi halinde. Güzellik olarak Amalfi’yi aratmadığından, neden Amalfi’nin öne çıkıp Atrani’nin arka planda kaldığını biz çok anlayamadık. Durumu biraz da tesadüflere bağladık. Kasabanın ara sokaklarından biride müşterileri genellikle İtalyanlar olan ve harika yemekler yapan Aparanza adında çok güzel ve karakterli bir trattoria var.
Positano Kasabası
Amalfi ile aynı sahil hattı üzerinde bulunan, biraz daha küçük Positano kasabasına Amalfi’den kalkan feribotlarla 20 dakikada ulaşılıyor. Positano uzaktan görünüş açısından bizce Amalfi’den biraz daha güzel ve pitoresk olmasına rağmen turist kalabalığı açısından Amalfi’yi aratmıyor. Sarp kayalıklara sıralı renkli evlerin altında yer bulabilirseniz denize girebileceğiniz minik bir plaj da var.
Eğer vaktiniz olursa Positano’da limanın şehir tarafında kalmayan bölümünde dar ve yüksek bir patikadan gidilen daha temiz ve sakin koylar var. Asıl güzel yerler orada.
Capri Adası
Şarkılara konu olan, bir çok Hollywood filminin çekildiği Capri adası dünyanın en ünlü ve en turistik küçük adalarından biri. Eskiden Roma imparatorlarının sayfiye yeri ve minik bir balıkçı adası olan Capri, son 20-30 yılda önce dünya jet sosyetesinin sonra da ünlülerin çekim merkezi olmuş. Tekne ile yaklaşırken minik bir balıkçı kasabasına yaklaştığınız hissi, limandan biraz içeriye yürüyünce tıklım tıklım dar sokaklara sıralanmış ve Los Angeles, Paris veya Shanghai’in en pahalı alışveriş caddelerini aratmayan lüks markaların satıldığı mağazaları görünce kayboluyor.
Capri Adası çok küçük. Üzerinde sadece iki küçük kasaba var. Bunlardan birincisi ada ile aynı adı taşıyan Capri kasabası. Zaten gemilerin yanaştığı liman da bu kasabaya yakın. Capri kasabası tepede, füniküler ya da otobüs ile toplu taşıma ulaşımı var. Adanın özellikle yazları aşırı kalabalık ve turistik olan bölümü burası. Alaçatı benzetmesi Capri kasabası için belki yerinde olabilir ama Alaçatının da daha kalabalık ve daha pahalı halini düşünmek lazım. Bu kasabanın kitle turizminin yarattığı dönüşümden öncesi, belki 30-40 yıl önce çok güzel olduğuna şüphe yok.
Anacapri
Capri adasının biraz daha sakin yüzünü görmek ve kalabalıktan biraz nefes almak isteyenler adanın diğer tarafındaki Anacapri kasabasına gidebilir. Anacapri’ye çok dik ve uçurumlarla dolu dar bir yoldan gidiliyor. Gidiş yolu biraz korkutucu olsa da yol üzerindeki manzaralar harika.
Anacapri’nin sokakları yılın en yoğun zamanlarında bile Capri’ye göre daha sakin. Restoranlar, pastaneler ve dondurmacılar biraz daha kendi halinde, önlerinde uzun kuyruklar yok. Tarihi ve güzellik açısından ise Capri’yi aratmıyor. Adaya gelenlerin en azından birkaç saatlerini Anacapri’ye ayırmasını öneririz.
Casa Rossa, Anacapri’de eski İspanyol-Aragon tarzında inşa edilmiş güzel bir tarihi bina. Önündeki ufak sakin meydanda dondurma yiyip, espresso içilebilir.
Sorrento
Dean Martin’in “Come Back to Sorrento” şarkısı ile pekçoklarının adını duymadan sevdiği Sorrento kasabası Amalfi yarımadasının kuzey sahilinde. Sorrento’ya hem deniz hem karayolu ile hem Napoli hem de Amalfi’den ulaşılabilir. Bizim Amalfi ve Capri’ye göre biraz daha sakin olacağını tahmin edip yanıldığımız Sorrento, Türkiye’deki Bodrum’u aratmayan, yazları nüfusu birkaç kat artan popüler bir turizm merkezi. Amalfi ve Capri’den biraz daha büyük olan Sorrento’da yapacak şeyler daha fazla.
Sorrento kasabası gemilerin yanaştığı limandan asansör veya arabalar ile ulaşılabilen dik ve sarp kayalıkların üzerine kurulmuş. Bu yönüyle hem gemi ile denizden yaklaşırken, hem de kayalıkların üzerinden denize doğru harika manzaralar var.
Sorrento dik kayalıklar üzerine kurulu olduğu için marina, liman ve sahil bölgesi kentten kopuk. Sahile inildiğinde kum plajlar yerine Amalfi yarımadasının pek çok yerinde olduğu gibi taşlı ve yer yer kayalık sahilden denize girilebilir.
Amalfi Yarımadasında Yeme, İçme
Amalfi, Sorrento ve Capri bölgesinin mutfağı ve yemek kültürü genellikle Campania bölgesinin büyük şehri olan Napoli ile benzer. Yarımadada çoğu yeme içme mekanı turistik ve bu yönüyle özensiz ve fiyat-kalite dengesi kötü olsa da, biraz araştırma ile tüm bu kasabalarda tarihi ve karakteri olan güzel yeme içme mekanları bulmak da mümkün.
İtalya’nın her bölgesinin olduğu gibi Campania bölgesinin de yöreye has imza makarnaları var. Bu bölgenin karakteristik makarnası Scialatelli denen spagetti ile kalın kesilmiş erişte arası bir makarna türü. Tabii ki İtalyan usülü sert ve diri bırakılacak şekilde ve bol deniz ürünü ile hazırlanıyor.
Limon ve Limoncello
Limon Amalfi-Sorrento bölgesinin en meşhur ürünü diyebiliriz. Bildiğimiz limonun üç beş katı hacminde, bazıları neredeyse ayva ve hatta küçük bir kavun büyüklüğünde olan sulu ve lezzetli limonlar bu ünü gerçekten hakediyor.
Haliyle limon tüm bölgede halkın en önemli geçim kaynaklarından biri olmuş. Çoğu yemekte kullanıldığı gibi, tatlılarda, sabunda, parfümlerde, akla gelebilecek ne varsa limon kullanılıyor.
İtalyan içkilerine biraz meraklı olan herkesin en azından adını bildiği Limoncello ise bu bölgenin limonlarından yapılan tatlı ve kuvvetli bir likör. Genellikle yemek öncesi aperatif veya yemek sonrası tatlı ile birlikte içiliyor. Daha çok grappa gibi nötr içkileri sevdiğimiz için çok şekerli ve tatlı olan limoncello’yu biz pek sevmesek de meraklısı ve seveni çok.
Restoranlar, Trattoria’lar
Fazlasıyla turistik Amalfi-Sorrento-Capri hattı İtalyan mutfağını çok da iyi temsil edemeyen, özensiz ve turistik mekanlarla dolu olsa da arada çok güzel yeme içme mekanları yok değil.
Manda’ya Dair Herşey: Inn Bufalito
Sorrento’da ara bir sokakta, gözlerden ve turist kalabalığından biraz daha uzak olan bu çok sevilen restoranın özelliği tüm yemeklerin manda –yani bufalo- ürünleri kullanılarak hazırlanıyor olması. Burada manda etinin kullanıldığı yemeklerden, tamamen manda sütünden hazırlanan Campania bölgesinin meşhur Mozarella’larına kadar birbirinden lezzetli şeyler tadabilirsiniz. Öyle ki gittiğimiz yerlerde her akşam başka bir yer denemeyi sevmemize rağmen burada art arda iki akşam yemek yedik. Burası ayrıca Slow Food’un önerdiği restoranlardan bir tanesi.
Ristorante Parrucchiano
Burası tamamen bir turizm kompleksine dönüşmüş Sorrento’da vaha gibi bir restoran. Yüzlerce masanın olduğu, ağaçlarla kaplı bahçesi 1920’lerde olduğu haliyle aynen bırakılmış. Ortam o kadar etkileyici ki (İtalya’da yüzlerce yemek mekanı gördüğümüzü tekrar ekleyelim) insan, Baba filminin bir düğün veya yemek sahnesinin burada çekilmesi gerektiğini düşünüyor. Restoranı geçen yüzyıl yaşadığı manastırda farklı yemek yapma tekniklerini öğrenen bir keşiş kurmuş. Birkaç kuşaktır işin başındalar. Ricotta doldurulmuş kabak çiçeği dolması gibi birbirinden güzel yerel yemekler çok lezzetli.
La Basilica
Sorrento’da tarihi katedralin hemen yanında pizza yemek için harika bir mekan. Ortam kadar, pizzalar da güzel. Pizzaları tam olması gerektiği gibi Napoli usülü yani basit ve domates-mozzarella ağırlıklı hazırlıyorlar. Kuru etli pizzaları da gayet güzel.
Ristorante Lo Smeraldino
Amalfi’de yemek yiyecek güzel mekan arayanlar, nispeten daha az turistik yemekleri güzel mekan bulmakta zorlanabilirler. Bu durumda yapılacak en doğru şeylerden biri arabaya atlayıp bölgenin iç kesimlerindeki köylerede bulunan sakin ve karakterli mekanlarla gitmek (bunlardan biri Don Alfonso). Yine de Amalfi merkezde kalanlar için önerebileceğimiz yerlerden biri Smeraldino olabilir, sahilin nispeten sakin bir bölgesinde balık ve pizza yemek için güzelce bir mekan. Üstelik İtalyan müşteri sayısı da (ki bu bizce önemli bir işaret) oldukça fazla.
Marina Grande
Amalfi restoranlarının bizce asıl yıldızı ise sahilde denize doğru uzanan ve Michelin Guide’da da tavsiye edilen 100 yıllık işletme Marina Grande idi. Burada sadece yemekler değil, servis, tabaklar ve masa düzenine kadar herşey çok ince ve özenle düşünülmüş. Yıldız alma yolunda bir mekan olduğu hemen anlaşılıyor. Tüm yemekler özenli ve lezzetli.
Dondurma – Raki
İtalya’nın dondurması meşhur olduğu için haliyle en ufak kasabada bile çok sayıda iddialı dondurmacı var. Bunların geneli gayet başarılı. Yalnız gittiğimiz onlarca dondurmacı içinde bir tanesi vardı ki tüm Avrupa’da gördüklerimizin en iyilerinden biriydi. Mekanın adı: Raki. Dondurmada bütün yaratıcılıklarını kullandıkları gibi tüm ürünlerde organik süt kullanıp, şeker kullanmadıkları gibi, tat verirken gerçek meyve parçaları kullanıyorlar. Burası dondurmada tüm yaratıcılığını kullanan bir mekan. Yoğurt, ricotta peyniri, ceviz, badem, bal kullanarak yaptıkları dondurmalar harika. Biz en çok ricotta peynirli, ballı ve cevizli dondurmalarını beğendik.